6 Aralık 2013 Cuma

Sosyal Mesaj'lı

Aziz Nesin efendiyi düşündüm gün içerisinde bir arada düşündüğüm onca ıvır zıvırın içinden sıyırarak. Düşündürttüler demeliyim belki de. Gazete haberleri, internet haberleri, gördüklerim, okuduklarım, hiç duymak istemeyip de duyduklarım.
Bazen ülkemizin ya da yok yok dünyamızın uzaylılar tarafından istila edilmiş olabilme olasılığını düşünüyorum. Acaba, diyorum. Olabilir mi sahi, diyorum.
Keşke, diye ekliyorum. En azından nedendir tüm bu olan bitene. Tamam yahu uzaylılarmış her şeyin sebebi, diye içim rahatlardı diyorum. Ama değil. Oldukça gerçek, oldukça sahi tüm düşünceler, tüm zihniyetler, tüm kafalar.
Tüm olan biten. Olmuş bitmiş olan her şey sahi. 
Yani adam gayet kendindeyken bir sinir havliyle kesiyor karısını on bir çocuğunun gözü önünde, delikanlılar sadece tecavüz etmek istedikleri için, uçkurlarına sahip çıkamadıkları için tecavüz ediyorlar kadınlara, kızlara ve belki çocuklara. Birileri gıcık olduğu için öldüresiye dövüp atıyorlar bir köşeye bilmemkaç yılllık öğretmeni.
O adamlar gayet akılları başlarındayken ceza vermiyorlar böylelerine, salıveriyorlar iyi halden. Gencecik kızlar-oğlanlar zıtlaştılar, aynı düşünmediler diye suçlanıyor, öteleniyor, yaftalanıyor.
Ve daha iğrençlikle, basitlikle, kötülükle niceleri çarpıyor gözümüze.
...
Sonra o siyasetçilerimiz çok güzel uykularını almış, kafalarını dinlendirmiş, pek ala beslenmiş, sapasağlam bir psikolojiyle veriyorlar o kararları, o söylemleri tüm iç rahatlıklarıyla sunuyorlar halka. 'Evet' diyorlar haykırarak.
Halkımız da anında alıyor iletiyi, benimsiyor ardından, düşünmeden etmeden hem de.
Sevinç, sevgi nidaları atıyorlar anlaşılmayan biçimde.
Ne yapıyorsun kardeş? diye soran olmuyor belki çevresinde, ötelerde birileri konuşuyor sadece tükaka diye.
İzliyor bazıları da. Onlar biraz rahatsız ama. Kendilerinden dünyadan rahatsızlar.
Ama bir şey de yapamıyorlar. İzliyorlar. 
Ah, diyorlar. Ne hale geldik azizim, diye söyleniyorlar.
En azından farkındalık diyoruz. Düşünmeyi akıl edebilenler hala var.
Dogmatizmden sıyrılan, aydınlanmaya çalışan.
Umut da var mı o zaman? diye düşünüyoruz sonra.
Belki. Her zaman olduğu kadar...
İşte böyle şeyler olurken aklıma düşüyor Aziz Nesin efendi.
Yüzde 60'ı aklıma düşüyor.
Sonra düzeltip yüzde 90 dediği kesim aklıma düşüyor.
Haksızlık etmek istemiyorum, etmemeliyim diyorum. Ama sonra izlemeye tahammül edemeyip kafam önümde dinlediğim bir haber daha doluyor kulaklarımdan içeri.
Adam haklı diyorum sitemli.
Yüzdeleri büyütmek gerek. Ve kızmamak gerek kimseye.
Kızmamak gerek efendiler!
Bu dünyayı sevmediğimiz, sevemediğimiz için, batasıca insanlığa kızgınlığımız için de kızmamak gerek.
Evet belki her yeni can'la daha fazla kirleniyor dünya ve bizler, bizden sonrakiler büyüdükçe de artıyor kirlilik ama kızmamak gerek işte.
İlk iş'i -kızgınlık- yapmamak gerek.
Düşünmek gerek sadece. Birazcık da olsa düşünmek, -ebilmek.

Velhasıl kelam Yeraltından Notlar'da geçen bir cümle idi kendileri. Hatırladık geçen zamanlarda. Şöyle der Dosto:

"Şimdi bir an için insanların aptal olmadığını düşünelim."

Malesef düşünemedik sevgili Dosto. Ama zorluyoruz zaman zaman, aklımızda önerin attık hafızaya.
Kendi aptallığımızı da atabilirsek ücra köşelere tamamıyla, sıyrılabilirsek etkilerinden, insanlıkla ilgili düşünmeye başlarız belki. Lakin önce kendimizle olmalı değil mi derdimiz.? Herkes kendisiyle olan derdini halledebildiğinde başlayacak gibi gelir bana bir furya.
Eh,
Buralarda durumlar böyle işte.
Selametle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder