26 Temmuz 2014 Cumartesi

Yankılar

...
Temmuz'dan Temmuz'a bir heba zamanı.
İlerde yazılır belki. 
Yazılmaz ya da gerek yok. 
Zaten önemli de değil öyle herkese. Neden önemli olsunki.
Önemli olan aslında vaktin heba edilmemesi. Yani edilmesi kimileri açısından.
Birazcık gökyüzü izlenmemesi, içine çekilmemesi ormanın havasını.
Gülünmemesi gülenlere eşlik edilerek.
Koca bir sene iç huzuru duyulamaması.
...
Kızılacak tonla şey var bu durumda. Teker teker azar kayılacak.
Ama gereksiz onlar da.
Ben sadece kendime kızıyorum bir senelik heba sonrasında.
Neden? diyorum. Biraz sesimi yükselterek.
Sonu kesin mutlu sonla bitmeyecek bir uğraşa neden girdin? diyorum. Sessiz kalıyorum kendime. 
Kızıyorum sadece.
Ahir ömrümde bir seneyi hiç etmekten duyduğum kızgınlık tüm bünyemi sarıyor zamanla.
İçine girdiğim boşlukta bazı sesler.
Yankılı.
Kafa şişiriyor sadece, çok kafa şişiriyor.
24'e girdin diyor bir ses. Ne var elinde geleceğe dair, mutluluğuna dair, verdiğin emeklerin karşılığına dair ne var?
Susuyorum o soran sese karşı da.
Boşluktaki yankılanmaları duyuyorum sadece.
Kendime kızıyorum.
Geçip giden bir seneye üzülüyorum. Çok üzülüyorum.
Elime bir şey geçiremiyorum.

Diyor ki başka bir ses, bekle.
Ağustos'u geçir bari gönlünce. Sonbahar hüzün mevsimi olmayacak bu sene. Geleceğe dair korkmadan adımlar atacağın bir dönemin başlangıcı olacak.
Kulak kabartıyorum söylediklerine. Mantıklı geliyor.
Bunca kendimi kahretmelerim sıkıcı gelmeye başlıyor daha da.

İsmail abi misali beklemeye devam o zaman, diyorum. Beklemeli biraz daha.
Sonra oturup geleceğe dair planlar yapmaya başlamalı. Aslında plan gibi değil de...
Bir düzenleme belki. Öncelikle iş edinerek, öğrencilere karışarak.
Sonrası güllük gülistanlık olmaz elbet, beklemeler devam etmeli.

Vakti gelince istediğim Temmuz'lar da görülmeli, boşluğun iç huzuruyla dolduğu.
...

Sahi bu söylenmeler de ne böyle azizim?
Hep bir muamma vakitleri.
Gibi.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Söğüt ağacı

...
Bazılarından geriye naiflik kalır.
Misal;
Yazın sonu sonbaharın en baştaki vakitleri, sıcak ve hala yapış yapış İzmir. Ama döküyor ağaçlar yapraklarını görevmiş gibi, tüm ciddiyetiyle. Söğüt de döküyor yapraklarını geri kalır mı. Adam, budama vakti, diyor. Bazılarını budamalı. Çok dikkatli ve iş bilir bir biçimde buduyor gözü gibi baktığı ağaçlarını.
Sonra,
İnce ince söğüt dallarına takılıyor gözü. Bakın size ne yapacağım, diyor çocuklara.
Meraklı gözlerle adamı inceliyor çocuklar. Önündeki dalları, elindeki bıçağı. İşini yaparken usuldan mırıldandığı türküyü anlamaya çalışıyorlar. 
Uğraşıyor yarım saat, bir saat...
İnce uzun bir şey çıkıyor meydana, delikli. Ağzına alıyor adam, üflüyor. O da ne?
Ötüyor dal. Düdük gibi...
Bekçilikten emekli olmuş bir adam ağaç dallarından düdük yapıyor. Çocuklar sevinsin, budanmış o dallar bir işe yarasın diye.

Zamansız bir gün gidiyor sonra o bekçi adam.
Temmuz 10'da.

Çocukların o adamla pek çok anısı canlanıyor gözlerinde teker teker en çok Temmuz 10'da.
Bir tanesinin en sevdiği anısı söğütlü, düdüklü anısı oluyor. Çok sevdiği o söğütten ve düdükten dolayı değil ama, adamdan ve o eşi benzeri bir daha bulunmayacak naifliğinden ötürü...
.

8 Temmuz 2014 Salı

24

...
Temmuz 4'de büyüdüm belli ki biraz.
5'de de yaşlandım.
Sonrası yaşlanmadır zaten, büyüme gibi algıladıklarımız. Büyüdük zannederiz ama gizliden gizliye belki de biraz mecazi anlamda yaşlılıktır hissettiğimiz.
Hem de 24'de.
Henüz 24'de.
24'ün bazı istisnalarında, bir bakarız ki çeyrek yüzyıl geçmiş gitmiş. Ah ederiz daha şimdiden, heba diyerek 'heba' ederiz zamanları...

Ama bazen de 15'dir, 18'dir henüz kişi. Kimi zaman 60'tır.
Yaşı olmaz bazılarının. Annemin misal yaşı yoktur bana göre, benim de olmayacak herhalde.
Yaşı olmayan insanlardan zarar gelmez, diye önermeler üretirim kendimce. İstediğinde 15 olur kafa dengi eğlenir, istediğinde 20li yaşların derin mevzularına eşlik eder, istediğinde kalan son vakitlerin değerlendirmesini yapar öylesi kişiler. En güzeli öylesidir, en çekilesi. Bana öyleymiş gibi gelir. Hem, hep çocuk kalmak saçma, hep 30 hissetmek sıkıcı, hep 55 gibi davranmak da bunaltıcıdır oldukça. Nazarımda.

Zaten yaş dediğin nedir ki? derim ortaya.
Senin hissettiğin. Sana hissettirilenler. 
Hissettiğim.
Hissetmediğim.
Sabahın kör saatlerinde anlamlandırmaya çalıştığım.
Geçip giden gece, günler...
ZAMAN.