10 Temmuz 2014 Perşembe

Söğüt ağacı

...
Bazılarından geriye naiflik kalır.
Misal;
Yazın sonu sonbaharın en baştaki vakitleri, sıcak ve hala yapış yapış İzmir. Ama döküyor ağaçlar yapraklarını görevmiş gibi, tüm ciddiyetiyle. Söğüt de döküyor yapraklarını geri kalır mı. Adam, budama vakti, diyor. Bazılarını budamalı. Çok dikkatli ve iş bilir bir biçimde buduyor gözü gibi baktığı ağaçlarını.
Sonra,
İnce ince söğüt dallarına takılıyor gözü. Bakın size ne yapacağım, diyor çocuklara.
Meraklı gözlerle adamı inceliyor çocuklar. Önündeki dalları, elindeki bıçağı. İşini yaparken usuldan mırıldandığı türküyü anlamaya çalışıyorlar. 
Uğraşıyor yarım saat, bir saat...
İnce uzun bir şey çıkıyor meydana, delikli. Ağzına alıyor adam, üflüyor. O da ne?
Ötüyor dal. Düdük gibi...
Bekçilikten emekli olmuş bir adam ağaç dallarından düdük yapıyor. Çocuklar sevinsin, budanmış o dallar bir işe yarasın diye.

Zamansız bir gün gidiyor sonra o bekçi adam.
Temmuz 10'da.

Çocukların o adamla pek çok anısı canlanıyor gözlerinde teker teker en çok Temmuz 10'da.
Bir tanesinin en sevdiği anısı söğütlü, düdüklü anısı oluyor. Çok sevdiği o söğütten ve düdükten dolayı değil ama, adamdan ve o eşi benzeri bir daha bulunmayacak naifliğinden ötürü...
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder