20 Aralık 2013 Cuma

Acı'ma

Acıma duygusu en kötüsü, diye düşündü kız. Ama kendini dinlediğinde bazen, birilerine acırken bulabiliyordu. Acımasızcaydı bu yaptığı. Aslında kendisini acınacak halde betimlerken kafasında biraz görüp duyunca başkalarının yaşamları daha acı geliyordu. 
Acıtıyordu kızı.
...
Yan komşusunu düşündü kız, pencereden usulca zaman zaman birbirlerini izlerlerdi. Ne adlarını biliyorlardı ne de hallerini birbirlerinin. Komşulardı tek.
Ötekilerdi onlar, kız da onlar için öteki.
Kocası ölmüş orta yaşlı bir kadıncağızdı, yeniydi acısı. Genç yaşta kocasına kaçmış evlenmişti, reddedilmişti tüm yaşamından. Yeni yaşam edinmişti. Evvelden hastaydı kocası ve yaşadıkları zamanda da hastalıkla, onun getirdikleriyle uğraşmışlardı. İki baş.
Hastalığın son getirisi ölümdü. En acısı. Kadının annesi-babası da ölmüştü çoktan. Ve adamın da bir kardeşten başka kimsesi yoktu. Kardeş ise civan delikanlı. Ölünce adamcağız, kadının tek yoldaşı o delikanlı kaldı. Bunları duymuştu kız taziyeye gidip gelenlerden. Üzülmüştü haline.
Bir ara sesler gelirken yandan, iyi bari, diye düşünürdü kız. Ses lazım o eve.
Ama şimdilerde pencereden arada izliyor, sessizliklerini dinliyordu.
Arada açılıp kapanan bir kapı, o kadar...
Geldikleri kültüre dayanarak, ikisi evlenmişlerdir artık, diyordu eşraf. Onlar da öyle olur.
Koca göçünce gelini boşta olan erkek alır.
Tartışmaya girmek istedi kız bu konuşanları duyunca, girmedi. Acı hissetti sadece.
Nefret ediyordu bu duygudan ama acıyordu, elinde olmadan.
Korkunçtu. 
Hayattı bu. 
Belki de bu yüzden susuyorlardı o ikisi. 
Sessizlik bu sebeptendi belki, diye düşündü kız.
...
Sonra bahçenin ötesindeki ufaklığı gördü. Sesi geliyordu ara ara, sesli oynuyordu kerata.
O da daha bir kaç zaman önce aniden göndermişti babasını, almıştı toprak dede.
Anlamadı tüm o olan biteni, izledi sadece.
Herkes ona bakıp ağlarken izledi.
Sevdiler, acıyarak.
Hala seviyorlar gelip geçerken, acıyarak.
Çok da küçük, diyorlardı.
Yazık.
Acıyarak.
Ama o oynuyor sadece, bağırarak, çığlık atarak oynuyor sokak arasında, kıpkırmızı olana kadar oynuyor, gelen geçene buluyordu hep söyleyecek şeyler. Susmuyordu.
Susmanın aksini seviyordu.
Acıyordu belki onun da bir yerleri, annesi ağlarken. Lakin geçiyordu.
Oynuyordu tek başına, aramadan kimseyi.
Bağırıyor, sesi aşıyor pencereden salona doluyordu.
...
Birileri acıdan sessizliğe gömülürken, kimisinin avaz avaz sesi yankılanıyor ev aralarında,
Herkes kendince yaşıyor acısını, 
Ve acıyorlar acımasızca birbirlerine. Acımazsan tuhaf karşılıyorlar, ne biçim düzen, diye söyleniyordu kız kendince.
Hep böyle söylenirdi olan bitene.

Kız, duyduklarını ya da duyamadıklarını düşünüyordu.
Acıları...
Acıtıyordu kendini.
Acıyor içi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder