7 Aralık 2013 Cumartesi

Hayat;

... Diye yazmış birileri bir yerdeki duvarın bir köşesine. 
İyiki de yazmış, diye düşündü kız. Boş kalan yerler doldurulmalı hep sözlerle, cümlelerle.
Belki defter kitap kenarları, belki bir oda kapısı, dolaplar, sıralar masalar belki, duvarlar...
Yazılabilecek alan çok fazla aslında şöyle bir etrafa bakıldığında, dedi bakındı sonra kendi etrafına da. Haklıydı, evet, çok vardı.
Onlar ki bizden kalanlar, kalacak olanlardı.
O yüzden derdi hep önce kendine, sonra çevresinde kim varsa onlara:
'Yaz gitsin.'
Belki dinlerlerdi kızı belki de umurlarında olmazdı. Elbette kalır herkesten bir şeyler, derdi kız konunun çok üzerinde durmadan. Ama kelimeler, cümleler kalsa fena mı?

Sessizlerin şahı o ulu adamı düşündü sonra. Trajedisini, komedisini düşündü. Ona göre o adam trajedisinden komediler yaratan bir adamdı.
Ve duvara bu sözü işleyeni düşündü devamında o acaba hangisini yaşıyordu?
Sonra kendini düşündü, 
Ben bir söz işlemek istesem duvara bu ne olurdu, diye. Bulamadı.
Çok fazla sevdiği söz vardı, oraya-buraya karaladığı.
Hoop!
Döndü diğer düşündüklerine,
Trajedilere, komedilere.
Mükemmel bir 'hayat' tanımı, dedi. O adama da imrendi diğerlerine imrendiği gibi.
Hayatları düşündü, dar alanlarda. Çok dar alanlarda hem de. Sonra komedileri görebilmek için açısını genişletti.
Haklıydı.
Hayatlara bakılan açılardı asıl önemli olan. Ve ortası yoktu sanki.
Genelde trajedisini yaşıyor herkes, komedilerine geç kalabiliyorlar ya da hiç geçemiyorlar mı ki diye devam etti söyleşmesine. Kendi kendine.
Yaşamak gerekiyordu ikisini de. Onda karar kılmıştı. Evet açıları, alanları değiştirmek gerekiyordu zamanları geldiğinde.
Sonra bir şey buldu kız. ''Kendi trajedimizi yaşarken başkalarının komedisini izleyebiliyorduk.''
O kısım güzeeel, dedi kız. Belki başkaları da kendi trajedilerini bitirmiş bizim komedimizi izliyorlardı geniş geniş.?
Ya da, dedi kız, alanı hiç daraltmasak nasıl olur acaba? 
İnmesek ayrıntılara, irdelemesek, ölçmesek, tartmasak, büyüttükçe büyütsek açımızı? Umursamasak, gülsek gitse.
Mümkün müydü?
Yok, dedi. Öylesini yapamamki ben, diyerek acıklandı kendi haline.
Trajedi şarttı. Şart olmalıydı hayatında. Olacaktı. Olmuştu da aslında milyonlarca, yüz milyonlarca insana, onca. Ona da olsundu.
Önce trajedi sonra komedi. Önce komedi sonra trajedi.
Döngüsel de devam edebilirdi diğer döngüsel devam eden her şey gibi.
Önce dar, sonra geniş, önce...
İkisinden de olsundu. Sıkılırdı kız hep trajediden ya da hep komediden.
Hep-hep olmasındı.
Sahip olduğu dengesiz ruh hali geldi sonra aklına, zaten nasıl olacaksa hep-hep, diye düşündü. Güldü. Rahatladı.
Topu attı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder