25 Aralık 2013 Çarşamba

Kedi

Gözlerinin üstünden alnına doğru tatlı bir ağrı yayılıyordu. Sonra o ağrı kafanın tepesinde yoğunlaşıyor, o tatlı ağrısını akıtıyordu tepeden. Gözler yavaş yavaş kapanma isteğiyle tutuşurken bir yandan da kapanmamaya direniyordu tüm gayretiyle. Biraz kapanırmış gibi yapıyor sonra geri açılıyorlardı.
Bir çift göz.
Ve kulaklarından şifa gibi bir ses dolduruyordu bir dost. İyi geliyordu bu ses. 
Her şeye iyiydi.
Ağrı sanki uyuşuyor gibi oluyordu, ama yok dalıyordu sadece, ondan öyle geliyordu.
İrkiliyordu durup durup.
Midesi de hırçındı bir kaç gündür. Kabul etmiyordu, istemiyordu içine hiç bir şey. 
Besbelli isyandaydı bünye. Ama aldırmıyordu. 
Bastırıyordu sadece.
İki ağrı da öldüresiye değil, amaçları can yakmak değildi. Belki de sadece sarsmak, silkelemek, silkmekti.
'Bak yaşıyorsun' işte demekti belki de tüm bunlar. Belki.
Ağrılarını dinliyordu, gözlerini ovuşturuyordu sık sık.
İki parmağıyla alnına basarak şekiller yapıyor, bir şeyler yazıyordu. Görenler deli sanabilirdi onu.
Kimse görmüyordu.
Ve evet, belki de deliydi bir zamandır. 

Her gün daldığı şu gözlere daldı sonra. 
O renge.
Benzettiklerine.
Kedilere.
Kediler üşüyordu dışarıda. 
Seviyordu birileri kedileri, istemiyordu o sevenleri. En çok o seviyordu çünkü. Herkesten önce o sevmişti.
Kıskanıyordu. Koruyup kollasınlardı lakin sevmesinlerdi. 
Sevenleri aptal buluyor ama kendi bir çok şeyden daha daha çok seviyordu.
Gerçekten seviyordu.
Tüm sevdiklerini biraz böyle severdi. Sadece kendi sevsin, diğerleri de sevsin makul miktarda ama kendi gibi sevmesin isterdi. Ya da sevmesin hiç kimse, umrunda olmazdı. O sevse yeterdi. 

Hem nasıl sevilmezdi ki?
Gözlerinin içi.
...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder