10 Aralık 2013 Salı

Bilinmezlik

Odaya gri bir ışık doluyordu pencereden. Soğuktu ışık ama sıcaktı içerideki karanlık.
Birilerinin derdi denklemlerdi, x ve y'ler.
Bazılarının derdi hayat.
Bazılarına x ve y'ler artık çok anlamsızdı, birileri de daha hayatı anlama aşamasında değildi.
Ama yakınlardı, dertleri çok benzerdi aslında.
Anlamıyordu çünkü hepsi.
Anlayamama sorunuydu o salonun. Onların.
Çözümler gerekiyordu, 
Birilerine x'ler y'ler,
Bazılarına da daha farklı çözümler, 
Ya da çözüm yolları bile olsa kafiydi. Hallolurdu sonrası. Hallolacaktı.
Bu anlayamamalarla olmuyordu ama,
Sessizlik daha da anlaşılmaz kılıyordu içerideki karanlığı.
Dolan grilik ise yardımcı olmuyordu. Zaten hiç de yardımcı olmamıştı şimdiye kadar griler.
Siyah olsa daha iyiydi, diye düşündüler. Yardımı dokunurdu belki onun, sunardı bir kaç çözüm.
Grinin canı cehennemeydi.
Ve sistemin de canı cehenneme diye düşündü odadaki büyük olan,
Çocukların canını sıkmaya hakkı yoktu hiç bir x'in y'nin.
Ama sıkılıyordu çocukların canı en çok x'e ve y'ye.
Büyüyorlardı böyle böyle.
Bilinmezlik büyütüyordu çocuk kafaları. Sonra o kafaları yine bilinmezlikler dolduracak, bilinmezlikler taşacaktı.
Sonrası hep bilinmezdi.
Bütünüyle bilinmezlik.
Lakin anlatmadı büyük olan tüm bunları, anlatmazdı.
'Yaşayarak öğrenme' sloganıydı çünkü eğitim dilinde. 
Öyle işlenmişti onun da kafasına.
Öğreneceğini öğrenecekti insan, bilinmeyeni ise belki kurcalayacak belki de kurcalamaya gerek duymacaktı.
Kurcalanmalı, diye düşünüyordu büyük olan.
Hayat bu kurcalama çabasından başka bir şey değildi çünkü. Her şey elbette bilinmeyecek, bilinmeye çalışılacaktı. Uğraşılacaktı. Didikleyecekti. Yorulacaktı kafalar.
Bir ömür geçecekti.
Böyle.
Bilinmezliği bilebilme gayretiyle.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder