8 Ekim 2013 Salı

Şehre bir film gelir arada, izleyemezsin belki. Şanssızsındır çünkü baya. Bazı konularda hep şanssız olmuşsundur.
Telafi edersin, beklentini karşılayamasa bile günü de seversin ama bugünkü film izleme arzun son bulmaz yine de.
İşte bana tam da öyle oldu bugün.
Dilediğim filmi izleyemedim belki ama başka bir film bulmalıyım, dedim.
İtalyan yapımı olsun istedim.
Yönetmenim vardı bir adet, henüz izlemediğim filmleri de mevcuttu.
İzledim.
Rahatladım.

Güzel gülen adamlar vardı filmde. Çok güzel gülüyorlardı. Bir tanesi en güzel gülendi.
İtalyan adamlar zaten güzel gülerlerdi her filmde.
Başka güzel gülen adamlar geldi sonra aklıma.
İnsana bahşedilenlerin en güzeli bence güzel gülmek, gülümsemeyle hayran bırakmak, diye düşündüm.
Gülünç olmayan bir filmde ben gülümsemelere taktım, kendimi alamadım yine.
Konusu zaten tatsız gerçekler'di.
Bazen yalanlar mı gerekir? Her şeye rağmen gerçek mi olmalıdır?
Yalanlar daha cazip geldi filmi izlerken. Gerçekler can sıkıcıydı çünkü.
Zaten çoğu gerçek biraz can sıkıcıdır, dedim.

Ve filmin can evimden vuran kısmıydı Nazım şiirinin okunduğu kısım.
Piraye'ye yazılanlardandı.
Şöyleki:

''Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
                                    onlar : ana,
                                    onlar : kadın
                                                ve yoldaş olan...
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
                                                                kelimelerin insandılar... ''



Kıskandım Piraye'yi bir kez daha ve Nazım'a bir kez daha hayran kaldım.
Minnet duydum filme, güzel gülenlere,
Hem sonunda bardak da kırılmadı,
Rahatladım.
Daha çok sevdim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder