3 Eylül 2013 Salı

Bir çocuk vardı eskilerde. Adı Zeze.

Zeze'ydi adı. Net hatırlamıyorum ama sarışındı diye kalmış aklımda. Ve hayalperest. Hem de çok.
Aslında her çocuk gibiydi hayalgücü. Çocuksuydu, büyüklerin anlayamayacağı cinstendi ve derdi zaten büyüklere anlatmak falan da değildi hayallerini.
Ama deli  gibi de merak ederdi büyükleri, sorular sorardı sık sık.
Anlardı bazen de anlamazdı.
Önceleri çocuktu, sonra biraz büyüdü, sonra da genç oldu. Deli fişekti.

Çocukluk hallerini severdim ben en çok çünkü ben de çocuktum.
O da çocuk kalsın isterdim, büyümesin.
Ama sonra gördüm ki çocukluğu değişmedi, hayalgücü aynı kaldı. Öldürmemişti çünkü onu.
Yalnızlığı da hep onunlaydı ama, o da bir yere gitmemişti.
Üzülürdüm yalnızlığına ve anlaşılmazlığına.
Hatta ağlatırdı da bazen.
Çocuk yürekleri ağlatabilmek?
Kolaydı Zeze'ye, çocuktuk çünkü hepimiz.
Ağlardık birbirimize.



Şaşardı mesela içinden şarkı söylemeyi bilmeyenlere. Üzülürdü kendince.
Yavaş yavaş büyüyen insan unutuyordu bunu ya da içindeki o çocuğu erken öldürenler.
Farkındaydı oğlumuz da.





Ve hayatı dramdı çocuğun. Bir çocuğa göre fazla derdi vardı ama ne güzel de başa çıkardı.
İmrenirdim, o zamanlar derdim olmadığı halde.
O kadar derdim olsaydı, derdim ve saydırırdım felaket senaryolarımı.
Sonra büyümüşte küçülmüş arkadaşlarım vardı benim, insana çekemeyeceği derdi vermezmiş yukarıdaki, derlerdi.
Sen hiç çekemezsin ki ondan dertsizsin, diye eklerlerdi.
Haklı bulurdum onları, nasıl çekeyim,derdim. İyi böyle.
Büyüdükçe gelecekti nasılsa onlar, benim de dertlerim kırılan oyuncaklarım, annemin izletmediği filmler olsundu.



Acıyı öğrendi sonra çocuk. Gerçek acıyı, en gerçeğini hem de.
Dedim ya çocuk yüreğine fazlaydı ama hayat ya bu bazen çocuk dinlemezdi.
Hatta şimdi biliyoruz ki çoğu zaman dinlemez.
Ama çocuk, desen de aldırmaz.
Acımasızdır.
Hayat o çocuğa acımazdı ve biz çocuk aklımızla yine gerçek acıyı düşünür üzülürdük. Ağlardık belki de tekrardan.
Bazı şeyleri düşünmesi bile acı verirdi çünkü.


Sonraları acıların nasıl iyileşeceğini öğrenecekti çocuk.
Uyuyalım diyeceklerdi ona, uyuyunca geçer.
Yaş ne olursa olsun tutan bir yöntemdi bu.
Uyumak..

Ufaklığımdan beri en sevdiğim ilacım, dermanım.
Uyu derdi babam da, uyuyunca geçecek.
Uyurdum ben de, zor olmazdı. Hiç zor olmadı bana.

Söz dinledim bazı zamanlar uyudum ölürcesine, hem de çok uyudum.
Dedikleri gibi geçerdi biraz. En azından zaman geçerdi ve asıl ilaç aslında o değil miydi?


Çocuktum ve içinde çocuk yaşamı anlatılanları okurdum, kendimle özdeşleştirecek bir şeyler arardım çünkü.
Yazılanlar gibi değildi hayatım.
Ve ben o roman kahramanları kadar güçlü ve cesur da değildim.
Ama imrenirdim işte. Yerlerine kendimi koyar koyar deli acılar çekerdim.
Amacımı anlamamışımdır hiç. Kazık kadar olsam da birilerinin yerlerine koyarım ben kendimi.
Ya ben olsaydım, derim.
Zeze'yi de öyle düşünür, içimde hissederdim.
Yüreğinde bir kurbağa taşırdı o, ben de isterdim.
Yaratamazdım.


























Zeze.
Ufaklık anı'larıdır bana.
Ve anı olur daha ufaklara.

Umarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder