26 Eylül 2013 Perşembe

Çocukluğum geldi aklıma birden. Çok çocukluğum hem de. Uyurken yanıma oyuncak bebeklerimi, ayıcıklarımı alıp üşümesinler diye üstlerini sıkı sıkı örttüğüm, derin yatak sohbeti yaptığım çocukluğum..
Ne konuşurdum ama, neticede içi pamuk ya da elyaf dolu bebekler, hayvanatlar. 
Gözlerine baktığımda öyle gerçek gelirlerdi ki, konuşmadan edemezdim.
Güzel yıllarmış düşününce ve şiddetli bir masumiyet hakimmiş atmosferde.
Minicik bir ayrıntı oyuncaklarımla gece anılarım. Çocukluğuma bakınca ise koskocaman bir dünya. Zamanla silinen.
Silinmeseler keşke ama insan beyni ve kapasitesi, sınırlı işte. Ne güzel yılları, anıları silerken yerini endişeli, telaşlı bir çok ayrıntıyla dolduruyor. Elimizde olmadan.
Keşke olsa diye düşünürüm her zaman. Silip atsak istediğimiz yerleri, ve o güzel anılarımız kalsa hep yerinde.
Kalmıyorlar ama, kalmazlar.
Madem öyle, çocukluktaki gibi masum, güzel anılar koyamaz mıyız kaybolanların yerine? Çok mu zor olur bu halimizle? Denemeye değer mi?
Sonra vazgeçiyorum tüm sorularımdan.
Gelir elbet güzel anılar diyorum, ki nankörlük yapma, geldi fazlasıyla. Güzellerdi çocuk masumluğu olmasa da.
Şanslısın, diyorum kendime. Çok şanslı. Çocukluğuna dair güzel anıların oldu, çok oldu. Silinmeye başlasalar da kıyıda köşede kalanlar, oldu, diyorum. Arada kendi ayarımı yapıyorum. Silkinip kendine gelme çabaları.
Bende başlıyor ve ben de bitiyor hayatım değil mi? Hep öyle olmadı mı? Herkesin öyle değil miydi zaten?
O yüzden hani çok da kafa yormamalı mı acaba? Olana bitene, geçmişe, yarına, yarından sonraya, geleceğe?
Öyle diyor herkes. Çok düşünmemek lazımmış. Akışına bırakılmalıymış hayat. Bırakanlardan tavsiyeler o yönde..

Ve çocukluğum. Yad ediyorum onu bu gece. Nerden estiyse.


He bir de çocukluğa dair her ne varsa öyle çok naif şeyler değil. Hasarlı bazı noktalar.
Mesela bu şarkı, ezgisi bazı sabahlar uyandığımda hala kafamda döner. Bilinçaltım derim hep, birazcık değişik.
Azıcık.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder