30 Ocak 2014 Perşembe

-Miş

Prensip olarak özlemeyen bir insandı kendisi, öyle derdi ulu orta, s'avunurdu. 
Hayatı boyunca özlem duymamıştı diğer insanların anlattıkları kadar, derinden, acı. Ah'ları, keşkeleri olurdu biraz özlem gibi bir şeyle harmanladığı, o anlık yanında istediği. Ama 'özlem' değildi o hissettikleri. Hiç olmamıştı, olmuyordu somut ve mantıklı şeylere.
Sözde.
Garip şeyleri özlüyor-muş gibi hissediyordu ara sıra. Mesela karasal bölgelerdeyken maviyi, denizi, Ege'yi, imbatı bir de.
Ilıman bölgelerde ayazı -miş gibi oluyordu.
Bir çay kenarında oturmayı bir yerlerde, bazı yerlerde de Kordon'un bunaltıcılığını -mişti.
Çok yalnızken; çay koyulup, en sevdiği dizinin jeneriğini kaçırmamak için beklenmesini, 
Bazı parfüm kokularını bir de.
Sesleri kimi zaman, çoğu zaman da sessizliği -mişti sanki.
Yollar vardı, ara sokaklar, pis ve izbe... Oraları -mişti bir zamanlar.
Dandik bir çekyata sığdırdığı gecelerini,
Ortopedik yatağını da çok -mişti bel ağrısından duramadığı vakitler.
Yokuşları, düzlükleri, tepeleri bazen,
Çok alıştığı dizi karakterlerini de -miş gibi hissediyor, vazgeçmiyor, tekrarlarını izliyordu 3. belki 5. kez baştan, en baştan.
Geride kalsın istemiyordu çünkü, anıları, yaşadıkları, izlerken hissettirdikleri, hatırlattıkları unutulsun istemiyordu. Tekrarlıyordu o yüzden, çok ve sık tekrarlıyordu.
Yani aslında o da özlüyordu kendi çapında, kafasında, dünyasında. Herkes gibi değil, anlatılanlara benzer şekilde değil ama, değişik özlüyordu işte. 
Özleyecekti de.
Mütemadiyen. 
Birikerek, biriktirerek.

http://www.youtube.com/watch?v=RrGjK28-2TY

2 yorum:

  1. çok sevdim bu miş'li yazını..
    çok güzel anlatmışsın,eline sağlık

    YanıtlaSil