24 Ocak 2014 Cuma

Uğur'lar Olsun

'Son bulsun' istenilen anlar vardı.
Bir deniz kıyısında son bulsun isteyebilirdi kişi, mavilikler arasında.
Ya da bir gece yarısı sarı ışıklar altında dileyebilirdi bunu.
Yeşil bir alanda çimenlerin üzerindeyken de isteyebilir, arzulayabilirdi.
Veyahut kederden kahrolurken 'bitsin' diye hırpalayabilirdi kendini epeyce.
Kalabalıklar içinde nefes alamazken böyle bir şey dileyebilir belki de gerçekleşirdi.
Bir başına sessizliği yoldaş edinmişken ya da, mükemmel bir son bırakabilirdi geriye.
Kişi uç noktalar, doruklar, nirvanalar beklerdi son'lar için. Son bulacaksa dünyası, evreni öyle bir anda son bulmalıydı.
Ama muhakkak ki öyle olmazdı, o kadar ince düşünceli değildi onların dünyası...
***
Soğuk bir Ankara kışında etrafa zerrecikleri dağılarak son bulmuştu bir adamınki.
Muhakkak ki daha da soğumuştu Ankara. Kendinden utanmış mıydı o tarih, o kar, o süpürge? diye merak etti.
Keşke... 
Hiç bir şekilde hak edilmeyen, hak edilmeyecek son buluş'lar o dünyada hüküm sürüyordu. Üstüne üstlük çoğu, pek çoğu utanmazdı o dünyadan, olan bitenden, o son'lardan. 
Utanılmazdı.
Utanılmıyordu.
Hala korkunç sonlar oluyor, korkunç sessizlikten de korkulmuyordu marifetmiş gibi.
Son'lara türküler yakıp, türküler yapılıyordu sadece.
''Uğur'lar olsun.'' yankılanıyordu bir kış gecesinde kulağında, belki kulaklarda. 
Utanıyordu. O tarih adına, o kar, o süpürge ve diğer 'o' her şey adına utanıyordu.

Ve ekliyordu bir güzel adamın bir acı övgüsünü;

''Günümüzde insan olmanın
Çok ağır bedeli var
Ya parçası olacaksın alçaklığın
Ya seni parçalarlar.''


SON.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder