16 Kasım 2013 Cumartesi

Gerçekler

Unutmuşum gerçekten, diye düşündü kız. Güzel rüyaları, güzel uyanmaları unutmuşum.
Hani o kadar güzel rüyalar ki uyanma alarmını 2 saate yakın ertelettiren cinsten. Ölesiye uyumak isteği uyandıran rüyalardan kalan hisleri unutmuşum. Sızlandı sonra kız kendi kendine, günlerce bu rüyayı düşünecekti saçma sapan. Etkilenmişti epey, sürecekti etkisi.
Aptal gülümsemeler eklenecekti hayatına bir süreliğine. 
Rüyalar, dedi.
Rüyalarım.

Günlerdir kopuk kopuk yol anıları, gittiği gördüğü o memleketlerin insanları vardı kızın rüyalarında. Etkilenmişti yine, hem de çok etkilenmişti.
Öyleki rüyalarında bile onlarla uğraştı günlerce. -Bugün hariç.-
Demekki normale dönüyorum, diye düşündü kız. Bilinçaltı usulca kendi dünyasına dönüyordu, bugünkü rüyasından bunu çıkardı. 

Ne kadar normale dönse de gezdiği gördüğü o yerleri, insanları unutamazdı. İçinde çok dostları vardı, iyi, güzel, çok candan insanlar vardı. Onlar hele hiç unutulmazdı.
Düşündü sonra kız, hayatını, hayatlarını, hayatları.
Mesela bu hafta Mardin'in Küplüce köyünde çocuklar tanımıştı kız. Ufak, büyük çocuklar...
En küçüğü belki 1 en büyüğü de yaklaşık 15 yaşında olan çocuklar...
Sevmişti onları, onlar da hemen kızı. 'Öğretmenim' deyişleri örneğin, kızı mest etmeye yetmişti en baştan.
Koşulsuz sevgi'yi düşündü kız çocuklara bakarken. İşte bu, dedi. Bundan başkası olamaz.
O sevgi zaten ya anne-babadandır ya da bu ufaklarda, miniciklerde.
Ve mutluluğu düşündü sonra kız çocuklara bakarak. Okul diye geldikleri yer bir odadan ibaretti, tek bir oda. Bahçesi mısır tarlaları kenarındaki toprak araziydi. Ama mutluydu çocuklar. Zaten çocuk kısmı mutluluğunu saklayamazki, diye düşündü kız. Pek mümkün değil. Mutsuzsa açık açık ağlar, 'işte mutsuzum' diye bağırır, mutluysa da gelir sarılır, dokunur, oynar, güler, gözleriyle sever. 
İmrendi kız çocuklara. Ve kendine de kızdı sonra. Günlerce kızdı hem de. Mutsuz olduğu günlerine kızdı. 
O köydeki minik Ayşegül nasıl o kadar mutluysa öyle mutlu olmalıydı insan gerçek mutsuzluk zamanı gelinceye kadar.
Baktı kız köyden ayrılırken çevresine, yollarına, o mısır tarlalarına, sarılıklara, insanlara, çocuklara...Baktı.
Farklı hayatlarını görmüştü ve sevmişti. Keşke'leri geçirdi içinden aynı zamanda atanamamış bir öğretmen olan kız. Yine gitmek isterdi oralara, tekrardan. Bu sefer gerçekten öğretmenleri olarak, o sevgilerin gerçek sahibi olarak gitmek isterdi.
İç geçirdi.
Gördükleri birer göz yanılsaması olabilir miydi? Güzel hissettiği için mi güzel görmüştü yoksa? Sürekli yaşamak söz konusu olursa nasıl olurdu?
Bunları düşündü sonra kız.
Düşünürken de dışarıdan gelen uçak, yol, ıvır zıvır gürültülere gitti kulağı. Hatırladı o köydeki muhteşem sessizliği.
Ne olursa olsun gidip görmeli, dedi kız. Fırsat olursa da yaşanmalı oralarda.
Saçma sapan yöntemlerle ufku genişletmeye çalışanlar mesela oradaki köylere bir uğramalı, diye düşündü.
Gerçekten genişler.

Kız bunları düşünerek uyanmamıştı, ama bilgisayarının masaüstüne koyduğu şu köylü çocuklar olduğu sürece bir yanı onları hep düşünecek, hep yazacaktı.

Gerçekler böylesine tatlıydı işte.
Görünürde.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder