25 Kasım 2013 Pazartesi

Akıntıya Karşı

Felsefe yapma.
Acılı bakma.
Dram etme kafanı.
Umutsuz olma, 
Derler birileri birilerine, genelde. Ama ne mümkündür.
Sorarım önüme gelene, ne mümkün?
Başaranlar sahi, nasıl yaparlar bunu? Bir anlatsalar ya, biz de dinlesek çiçek olup?
Dinlesek de anlar mıyız, anlasak uygular mıyız kestiremedim orasını ama dinleyeceğimiz kesin ilkin. Lakin anlatıcı, kurtarıcı?
Ve o söyleyenler mesela aslında bilmezler mi bebeğin ilk refleksinin ağlama olduğunu?
'Hüzün mizahın hamuru ulan' diyor bir senarist oğlan da örneğin, dram kafasını pek seviyor. Ne haklı,tanrım!
Haklı olanlara, hak verdiğim insanlara tapasım geliyor bazen. Başta yazdığım gibi söylenenlerin de ağzının ortasına kürekle vurasım..
Bizi ele alalım mesela,
Atanamamış on binlerce öğretmeni. 
Genel itibariyle acınası insan topluluğu malumunuz. Başına bir iş gelse birinin mesela, gazetenin 3.sayfalarına konu olsa bir tanesi eminim verilen metnin içinde muhakkak geçer 'bilmem kaç yıldır atanamayan XY' şeklinde söylemler. Acıte ederler belki de çok doğal bir eceli. Yaparlar bunu. Dramı sever çünkü insanımız. Acımayı severiz.
Sonra başka birileri başka birilerine der ki yine 'yahu bu kadar drama bağlama'. 
Drama bağlamak?
Oldu, tamam.
Dediklerine kendileri de inanmazlar aslında az oturup düşünseler.
Dram hayatın bir parçasıdır, tıpkı gülmelerimiz gibi. 
Şaşırmalarımız, heyecanlarımız, kahkalarımız gibi...
Ve şunu bilir şunu söylerim hayatında drama yer vermeyen de beri gelsin.
Konuşacaklarımız var onunla.
Yarım saatte 'drama bağlama' garantisi veririm.

Yani demek istediğim, kandırmasak kendimizi, birbirimizi bazı konularda.
Olanı yaşasak,
Olmaya çalıştığımızı değil.
Az rahat bıraksak, biraz daha.
Yıkamıyorsak duvarları, üstlerinden atlasak ya da?

Çünkü;
'Dünya inan ki bildiğin gibi değil çocuk.'



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder