27 Kasım 2013 Çarşamba

Dayanç

Daha önce sözcüklere, cümlelere dökmüş, mutlaka dillendirmişimdir.
Bir liste hazırlıyorum.
'Sabrın sonundaki selamet'i göremezsem yapacaklarım:' adında.
Geniş bir liste olacağa benziyor. Sürekli ekleme yapıyorum kendisine. Yığılıyor, birikiyor gün geçtikçe, sabır çektikçe. 
İçimdekileri karşı tarafa iletemedikçe birikiyor.
İstediğimi söyleyip, yapamadıkça.
Uyuyamadıkça.
Duymak istemeyip duydukça birikiyor.
'Öyle' davranmak istemeyip zorla davrandıkça çoğalıyor.
Ne kötüdür değil mi insanın içini böylesine şişirmesi? Herkes şişirir mi içini böylesi? Sonra patlarlar mı apansız etrafa? Ne yaparlar?
Ben bazen bir bomba olduğumu hissediyorum. 10 dan geriye sayan tik-tak'lar geliyor içimden. Sıfır olmadan kayboluyorum ama, kaçıyorum. Kurtuluyorum her seferinde ve kurtarıyorum çevremi, herkesi.
Bilmiyorlar onlar.
Hiçbir şey bilmedikleri gibi.

Herkesin aslında hiçbir şeyi nasıl böylesi bil(e)mediklerini düşünüyorum. Sonra, doğru ya, diyorum. Müneccim değil hiçbiri. Anlatmazsan kimse hiçbir şey bilmez.
İçindekiler senle kalır, yaşar, göçer.
Belki en rahatı budur, ya da en felaketi.
Göreceli olabilir bu da.
Kesin görecelidir ya da, diye düşünüyorum.

Sabretmek erdem midir? diye soruyorum sonra kendime. Ne saçma. Düşünen yerlerime kızasım geliyor, ufaktan rencide ediyorum.
Peki bir adamın dediği gibi 'kara bir dikeni yutup, içimizi parçalayıp geçerken ses çıkarmamak' mıdır?
Ya da 'dayanmak değil yürütmek' ?
'Sonunda cennete kavuşulan yol' mudur?
'Yetişkin oyunu' mu yoksa?
Veyahut  'İsyanı alıkoymak' ?
Pek farklı yerlerden bakmak mümkün, bakarım ne kadar yönden bakabiliyorsam. Sonra boğulurum içlerinde.
Sabrederim ben yine.
Selametedir merakım sadece, diyorum.
Susuyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder