9 Mart 2014 Pazar

Tren

...
Aslında 'Tutunamayanları' hiç okumamıştı bütünüyle şöyle bir oturup, okumak istememişti. Herhangi bir Oğuz Atay kitabını da okumamıştı ki. Ama seviyordu adamı, takdir ediyordu. Kaleminden çıkanları ezbere biliyor, bölüm bölüm okudukları üzerine günlerce düşünüyor, yoruyordu kendini zaman zaman.
Bazen öyle olurdu. Çok bilmeden severdi, çok tanımadan, çok okumadan, çok ... 

Misal şöyle şeyler çıkmıştı beyefendinin bir zamanlar kaleminden: 
( Bunlar ki nasıl etkilemez, nasıl üzerinde düşünülmez, nasıl kafa karıştırmazdı tamamı, satır araları, kelimeleri...?
Nasıl olur da başka başka zamanlarda, başka başka insanlar, başka başka hallerde böylesine ortak düşünür, 'duygulara tercüman olma' durumu nasıl bu kadar da sahici olabilirdi?
Nasıl? )

''... Fakat, allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor...'' 

***

''... Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.''

***

''... İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar ya da hiçbir şey çıkmaz.'' 

Fazla melankolikti belki,
Ya da fazla umutsuz.
Parça parça okuduğu adamı öyle görüyor, yine de seviyordu bu hallerini. Hep sevmişti öyle halleri.
Tamamen okusa, bitirse belki de şimdiki gibi sevmezdi onu. Sevememekten korkardı esasen.
Böyle seviyordu işte.
Biraz biraz. Azar azar. Parça parça...

Ve tutunmaya çalışıyordu belki de onun aksine, tutunamayan diğerlerinin aksine, hepsinin aksine. Güzel bir şeyler çıkar, diye umut ediyordu. Bazı zamanlar.

Gece şarkısı da, ne zaman gitti tren? diye soruyordu bir yandan. 
Tren...
Gelmiş miydi?
http://www.youtube.com/watch?v=bCAoW_gMMjo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder