20 Mart 2014 Perşembe

Kim gelmiş ki?

Bir süredir görmezden geliyordu. Gözüne epeyce girmeye çalışan güneşi, maviliğiyle göz dolduran göğü, penceren odasına kokusunu salan erik ağacının çiçeklerini, ikişerli uçan kelebekleri, tuhaf sesli kuşları... Hepsini görmezden geliyordu. Ara ara dikkatini çekiyorlardı, evet. Hatta epey dikkatini çekiyorlardı, üstüne üstlük dağıtıyorlardı da. Ancak o görmezden gelmek istiyordu. Gözünün önündeki takvim ilerliyor, Mart'ı bitirmeye çalışıyordu hızla, amma ve lakin görmezden geliyordu işte o. Pencereden dolan ılık havayı da hissetmiyormuş gibi yapıyor, depresyon hırkasını çıkarmak istemiyordu.
Görmezden geliyordu sadece, görmezden.

Bir ara bir iş için balkona çıktığında yeşilin kokusunu hissetti epeyce, ılıklık doldu içine. Ama aldırmak istemiyordu. İstememeliydi. Bahara kanmamalıydı, diğer baharlara kandığı gibi.
Bu sefer değildi.
Gün devrilmeye yüz tutarken yine kalın perdelerini kapatmalı, çabucak akşam yapmalıydı kendine. Günden güne daha da zorlaşıyordu fakat yapmalıydı.

Bahar gelmişti memleketine,
Bahçesine, uzaktaki dağlara, ovalara, Kordon'a...
Hem de çok güzel gelmişti.
Ama bahar onlara ve o'nun dışındaki diğerlerine gelmişti işte.
O'na değil.

Hem bahar yalancının tekiydi zaten, artık biliyordu. Kanılması çok kolay olan bir yalancıydı üstelik. Kılıfını mükemmel hazırlayanlardan.
Gelirse gelsindi.
O, içeriden biraz izler, sonra oyalanırdı elbet sorularıyla, cevaplarıyla, şiir ve roman kahramanları ile oyalanırdı. Bulurdu her zamanki gibi pek ala oyalanacak şeyler.

Zaten milletin bahar dediği neydi ki,
Hoplayan zıplayan eklem bacaklılar, uçan pis canlılar, uyanan diğer herşey...
Mahmur mahmurdu işte her gördüğü, sevilesi değildi.
Sevmemeliydi.
Beklemeliydi bu bahar, daha güzel baharları.
Evet. Yapabileceği yegane mantıklı hareket bu olacaktı muhakkak.

Lakin buna inanmak, inanabilmek meseleydi yine.
....
https://www.youtube.com/watch?v=Mwy-ZxbKoms

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder