11 Mart 2014 Salı

Fosforlu

Bir şey yazmak istemese bile kafasından 'bugün birşey yazmamalıyım belki de' geçiyor, yine de yazma'yı düşünüyordu. Genellikle böyle oluyordu. Düşünmek istemediği ne varsa aslında en çok onları düşünmemeyi istiyor ve mütemadiyen düşünüyordu.
Geçmişi değil geleceği düşünmek istiyordu mesela. Bugün geçmişe dair uzun dinlemeler sonrası öylesine heves etmişti açıkçası. Kendinden eminsiz.
Yorgun kafasını koydu yastığa, gözleri de kapanmak istiyordu şiddetle. Daha önceki zamanlarda çok da dikkat etmediği bir şey çekti dikkatini küçük odasında. Onu ilk çocukluğuna götüren küçük bir ayrıntıydı, çok da göz önünde olmayan. Sadece karanlıkta ve yukarı baktığında görebileceği...
*Fosforlu yıldızları.*

Hatırlıyordu dün gibi o günü. Kardeşiyle televizyonda görmüş, istemişlerdi. Sürpriz yapmış, bulmuş, almıştı annesi de. Duyduğu sevinç de daha dün gibi, sahiciliği unutulmayacak cinstendi.
Almış, ve yapıştırmıştı tam da yataklarının orta kısmına, kardeşlerin tam ortasına, odanın tavanına. 
Küçüklük yıllarından itibaren uyku sorunu olan küçük kızlara erken uyusunlar diye bir yöntemdi belki. Kızlar yıldızların fosforuna kanacak, sonra yorulup uyuyacaktı. Ve öyle de olurdu genelde.Hatırlıyordu yıldızlarına dalıp, uyuyakaldığı o çocukluğunu...
Kendine seçtiği, tepesine düşüp düşüp duran, ama çocuk yöntemleriyle odasına sonsuza dek sabitlediği o büyük maviyi hatırlıyordu.
...

Ve seneler sonra işte, o yıldızlar uyutmuyordu kızı. İşlevini kaybetmişti belli ki.
Fosforlu yıldızlara bakarak neden uyusundu, üstelik o yılları böylesine net hatırlatan yorgun kafasını uyutmayanlar dururken öylece.
Çocukluğu tam tepesindeydi işte.
Sevinci.
Umudu.
Hayalleri parlıyordu gece karanlığında  tavandan.


Bilmişti önceden, biliyordu hala.
Yıldızlar bir ''şaka'' değildi ona.
Hiç olmamıştı.

Zifiri karanlıkta korkularına, uykusuzluğuna derman olmuştu bir zamanlar, şimdilerde de yoldaş oluyordu.

Fosforlusu ya da penceresinin dışındaki binlercesi.
Parlıyordu içine. Derinine.
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder