14 Mart 2014 Cuma

Sakın

'Tutunamayanlar' demişti geçenlerde, genellik de 'Atanamayanlar' derdi. Bir şeyler yapamıyordu besbelli. Belliydi.

Çok anlatmak istiyor, çabucak da vazgeçiyordu o isteğinden mesela. 
Sayfalar dolusu yazarım diyor, gerçekten de yazıyordu bazen de. Küçük puntolarla bir oturuşta yirmi sayfa yazıp gün sonunda rahat uyku çekmişti misal geçenlerde. Huzur dolmuştu.
Sadece yazmış, ne kimseye okutmuş ne de tekrar açıp okumuştu. Yazmış ve saklamıştı bir klasöre. 
Öylesi en güzeli oluyordu, soru soran, eleştiren ve yarıştıran olmuyordu. Öylesini seviyordu.
Ama bazen ihtiyaç duyuyordu sese. Sonra birden sesler doluyordu kulağına o çok istediği anda, istediği sesler.
İstek zamanı bazı zamanlarda tutturuyordu zamanlamayı, alıp götürüyordu poyrazlı havayı.
Sonra bir durup kuşkulanıyordu poyrazdan, yoksa o mu götürüyordu kilometreler ötesine sıkıntısını. O mu fısıldıyordu kulaklara...
Belki.
Poyraz yapıyordu öyle zaman zaman, mutlu ediyordu onu.
Lakin lodos...
O öyle değildi, o sadece hatırlatmayı bilirdi. Çok derinlerden hatırlatmayı. Onu iyi becerirdi.
Ilıklığı hissettirir, yağmur da getiriyorsa canlandırırdı gözde maziyi, günleri....
Ama onun da o huylarını severdi işte. Poyraza göre naif, daha dokunaklı, daha sakince taraflarını.

Ve evet, bugün yine lodosu tutmuş, poyrazı soğuktu o şarkıdaki gibi,
Ama, 'Sakın gelme' ye dili varamazdı hala.
Varmazdı.
Varmasındı.
Sakın.
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder