19 Nisan 2014 Cumartesi

Duyu

...Gözler. 
Sahi ne çabuk bozuluyorlar, diye düşündü. Yaklaşık sekiz seneden beri gözlüklüydü amma ve lakin sevmiyordu o camların ardından dünyayı seyretmeyi. Mecbur kalmadıkça takmıyordu. Bu yüzden bulanıktı hayatı hep. Bir güzel arkadaşı 'benim gözüm bozuk değil, dünya bulanık' demişti bir zamanlar. Çoğu zaman o sözü hatırlardı. Belki de öyleydi ya, sevdi sözü, gözlüğünü de hep çantasında taşıdı sonralarda.

Yakın zamanlarda çevresinde herkes gözlük sahibi olmuş, en az bozuğu bile bir numara gözlükle yola koyulmuştu. 
Miyoptu kimi ama çoğu da hipermetroptu. Bir yaştan sonra yakınla sorununuz olacak, der dururdu büyüklerine ve evet, sıra gelmişti işte. Sorun vardı her büyüğün yakınıyla. Geçen gece annesi, ' nasıl olur da iğneden ipi geçiremem, nasıl olur da göremem, ne ara bozuldu ki gözlerim böyle...' diye dert yanmıştı. Gülmüştü haline ama en çok da üzülmüştü. Ne ara oluyordu her şey böyle?
Sonra kendini düşündü birden, senelerden beri bulanık bir dünyaya bakıyor, uzakları hep boşveriyordu umursuzca. Ne ara bu hale gelmişti kendisi de mesela?
Bilmiyordu.
Bilmiyorlardı.
Güldüler, sonra da sustular sadece.

Ve gözler, dedi yine kendi kendine. 
Gözleri.
Rengi.
Işığı.
Geldiler işte... derken göz konusunun ucunun çok açık olduğunu düşündü kız. Mühim bir mevzuydu, uzun ve de üzerinde fazlaca yorum getirilebilirdi saatlerce, gecelerce.
Derindi. Okyanuscasına.
Gökyüzü gibi de uçsuz bucaksızdı.
Öyleydi işte. Öylelerdi.
Masum da değillerdi üstelik.
Sebebiyet verebilirlerdi her şeye.
-bilirlerdi.
...
http://www.youtube.com/watch?v=O0NIfKNyChU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder