28 Ağustos 2013 Çarşamba

Dün bir kedi sevdim. Tekirdi. Ve yavru. 
Herkesin aksine bana sevimli gelir sokak kedileri. Severim, çok severim. Mıncıklayarak hem de. 
Açlık ve susuzluk sorununu çözdüm sıra diğer sorunlarına geldi.
Sevilmek istiyordu hem de çok sevilmek istiyordu ve nasıl da belli ediyordu bunu.
İmrendim miniğe. Vay be dedim, sen istersin de sevmez miyim ben seni.
Sonra alıştı. Sevgilerin sonundaki alışmalardan hani. Sevenine alıştı. Ayakaltı dolaşmalara, takiplere başladı. 
Ve bakıyordu gözlerime, sevdim gözlerindeki derinliği.
Baktım bende, çok baktım.
Meğer ne istiyormuş dedim sevilmeyi, ilgiyi. 
Muhtaçlığın en kötülerinden değil miydi zaten kendileri?
Muhtaç bırakmadım, bırakamazdım.
O beni sevdi diye mi sevdim, yoksa tam tersi miydi durum? Bilemedim.
Ama anlaştık. 
Sahiplendim, kapı önü kedisi yaptım onu.
Benimsedi o da hemen, istediği zaten buydu gibi geldi bana. 
4 duvar arasına sıvışmak isteği de vardı belki ama buna müsade etmek hayatı zindan etmek demekti ona. 
Anlayacak dedim zamanla.

Şaşırttı tepkileri miniğin. Birine benzettim ya da hatırlattı diyeyim.
Sevmeyi ve sevilmeyi seviyordu ama daha çok sevildiği için seviyordu.
Ufacık bir sevgi parçası gördüğünde ya da hissettiğinde ise alışıyordu, bağlanıyordu.
Tanıdıktı, evet çok tanıdıktı.

Ve çekip gidecek dedim belki de birkaç güne.

Kedidir kedi, dedim.
Kedisin, kedi.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder