30 Ağustos 2013 Cuma

Ben sarı olandım.

Yaklaşık 16 yıl önceydi. 
Eğitim-öğretim hayatımın en başları, çok başları.
Harfleri öğrendik önce, onları ses olarak çıkarmayı, heceleri birleştirmeyi sonra, kelimeleri okumaları ve devamındakileri.
Öğreniyorduk sırayla.
Sonra renklere geldi konu. Biliyorduk elbet maviyi, beyazı, kırmızıyı ama anlam yüklemek gerekti belki hepsine.
Öyle demişti büyük ihtimalle öğretmenimiz. Yükledik bizde.
Gösteriler hazırlıyorduk, okumayı öğrenmiştik çünkü artık. Bayram yapacaktık.
Okuma bayramı dedik adına.
O anlam yüklediğimiz renklerle ilgili gösteri hazırlamıştık, herkes büründü kendi rengine, kendince.
Sarı'ydım ben.
Uzun bir hastalık dönemi geçirmiştim, 'sarılık' tı adı.
Manidar bulmuştum öğretmenimin bana bu rengi vermesini, sevmemiştim.
Ama gösteriydi ve görevliydim bende. Sarı oldum nihayetinde.
Güneşin rengiydi çocuk dünyasında, aydınlığın, gündüzün.
Ezberlediğim dörtlükte bu temalarla yaklaşık anlamlarda birşeylerdi sanırım. 16 sene..
Ve mavi vardı,
Yeşil,
Kırmızı ve beyaz. Bu ikilinin daha farklıydı anlamları, sonunda alkış getirmişti. Hatırlıyorum.
Daha evrensel mesajlarla bitiyordu gösteri.
Renklerin kardeşliği temalı sözlerle.
Şimdilerde çokca ütopik karşılananlarla.

16 yıl geçti üzerinden, bugün yine renklere uyandım.
Belki de griye.?
Git gide grileşen çevremize, dünyamıza baktım.
Bunu bize yapanlara bir kez daha kızdım kendimce.
Renklerimizi solduranlara, silenlere,
Sonra en azından dedim, 
En azından kırmızı ve beyaz hala birşeyler ifade ediyor ?
Gün de 30 Ağustos' ken hele.

Velhasıl kelam,
Bu da sayın griseverlere.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder