26 Mayıs 2014 Pazartesi

Vahim

...
En zoru kendisini anlatmaktı. Ya da kendisini anlamak.
Ama çoğu zaman ikisi de zor gelirdi ve zor olan her ne varsa sevmezdi, sevmek de istemezdi. Esasen son zamanlarda hiç bir şey istemiyordu.
Ama en çok da kendisini anlatmak istemiyordu. Bir de kendisini anlamak.
Beceremiyordu da zaten. Becermek istese belki becerirdi ama işte istek... Mühimdi. İsteksizdi çevresinde olan biten her şeye karşı. Hem zaten neden istekli olsundu. İstekli her insan sinirini bozuyordu. Coşkulular da. Gereksiz mutlu olanlarda. Saçma sapan mutsuz olanlar da sinirini bozuyordu.
Ve evet, havalar ısındıkça durumu daha da bunaltıcı bir hal alıyordu. Sıcak hava, fazla nem, ılık esen bazen de esmeyen lodos...
Vahimdi hali.
Karamsarlıktan ölen var mı acaba? diye sormuştu geçenlerde arkadaşına. Belki ilk biz oluruz, demişti o da. Yadırgamamıştı hiç soruyu. İnsanlar artık yadırgamıyordu.
Ama o çoğu zaman kendisini yadırgardı. Yadırganmayacak gibi değildi çünkü. 
Anlamıyordu.
Anlaşılmıyordu.
Çünkü istemiyordu.
Sebepler çok tekdüzeydi. Basit bir de. Ama öyleydi işte.

Bir gece yarısı yazmak istediğinde yazıyordu saçma sapan, anlatmak istediğinde anlatıyordu umarsızca, amaçsızca. Ötesi imkansızdı zaten. İmkansız kılıyordu.
Hayatını bazen bu şekilde çok zorlaştırıyordu. Zoru sevmediği halde.
Ve anlaşılmazlığı işte böyle sebeplerden geliyordu.
Lakin durmak istemiyordu bunların üzerinde. İşsiz ve de sıkkın bir ruh halinin suçu, günahı olmazdı. Olsa bile hafif kalırdı onca pisliğin içinde. Ona öyle geliyordu.

Ve evet, kendisi ne kadar anlatmak, anlaşılmak istemiyor olsa da isterdi birilerini anlayabilmeyi. Ama gerçekten isterdi.
Ve evet, bilirdi de iki insanın birbirini anlaması için gerekli olan herşeyi.
Ve evet en çok imkansızlığı bilirdi. Onu en iyi öğrenmişti.
İmkansız diye bir şey kesinlikle vardı. Yok diyen halt etmiş, diyordu.

Ve evet, tüm bunların ötesinde her şeyin mümkün olduğu bir düş dünyası da vardı. O, en çok o dünyayı seviyor, orada mutlu hissediyordu. Emin değildi, öyle gibiydi. Gibi.
Ama artık orada bile sıkılıyordu. Sıkmıştı. Hem de çok.

Ve evet, bu yaptığı bir çeşit kendini anlatmaydı. Zorla değil, içten gelen. Öylesine, belki rahatlatır diye.

Ve evet. Demişti işte. Vahimdi.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder