21 Mayıs 2014 Çarşamba

Kara

''Aklım başımda değildi, küfür gibi huzursuzdum...'' diyordu şair bir şiirinde. Hatırladı, hatırlattı. Öyleydi kendisi de. Küfür gibi huzursuz.
Ama muhakkak ki babasını madende kaybetmiş çocuklar kadar huzursuz ve de mutsuz değildi.
Kocasını, sevgilisini, bir tanesini karalar içinde çıkarmışlar kadar da huzursuz değildi.
Biricik oğlunu yerin dibinde bırakan analar kadar da huzursuz değildi.
Eşini, dostunu, sevdiklerini lanet olası bir felakette kaybetmiş kimseler kadar değildi huzursuz.
Ve yerin bilmemkaç metre altında yanı başında arkadaşlarının ölümünü izleyen, tanık olmak zorunda kalan o güzel yürekli abiler kadar da huzursuz değildi.
Bazı huzursuz ve mutsuzları düşününce aslında o kadar huzursuz ve mutsuz olmadığını anlar ama yine de onları düşünmek bile huzursuz kılardı onu.
Öyleydi işte. Başkalarının huzursuzluğu elbette ki huzursuz etmeliydi. Ediyordu kimilerini.
Esasen herkesi huzursuz etmesi gerekiyordu ona göre. Yanı başında bir huzursuz çocuk, ana, eş, adam varsa huzursuz olmalıydı insan. Bari onu becerebilmeliydi.
Ama olmuyordu işte.
Kimileri asla huzursuz olmazdı.
Bir kuru mezar başında boncuk boncuk gözyaşı akıtan çocukları görünce bile huzursuz olmaz, yerde tekmelenen insanlara bakınca da olmaz, ağlayan, feryat eden insanların sesini duydukça da huzursuz olmazdı. Olmazdı işte. Fıtratında huzursuz olmak yoktu. Muhtemelen olmayacaktı da ahir ömründe. Yazıktı!
...

Ve ne huzursuzum, diye düşündü kız. 
Sahi ne huzursuzdu.
Zaten huzur neydi ki ona göre?
Belki kafasını boşaltmak, hiç bir şey düşünmeden kahvesi elinde bir Zeki Demirkubuz filmi izlemekti. Zaten sonrasında yine huzursuz olurdu.
Ya da dalga sesini dinlemekti, gözlerini kapatıp. Ama sonrasında muhakkak bulurdu huzursuz olacağı bir husus.
Belki bir kaç dokunuş lazımdı huzur için. Sihirli bir kaç dokunuş.
Ya da bir ses.
Veyahut tek renk bir oda huzur getirebilirdi, kafa karıştırmadan. Düşüncedeki huzur bulma yollarıydı bunlar.
Reelde en huzurlu olduğu anları anımsamaya çalıştı tekrar. Aklına yolculukları geldi.
Evet.
Her yolculukta bir garip huzur bulurdu kız, huzursuzluğunu bastıran. 
Başka bir huzurdu o hissettiği, özgür hissetmesiyle alakalı olsa gerekti.
Vardı bir kaç anı daha huzuruyla alakalı, dillendirmeye gerek duymadı.
Zaten ne gerek vardı.
'Gerek' konusunu düşününce de kocaman bir hiçliğe sürükleniyordu kafası. Engel olamıyordu o sürüklenmeye.

Karışıktı kafası.
Ve huzursuzdu herhalde biraz. BİRAZ değil birazdı işte.
Belki de en huzurlu zamanlarıydı da farkında değildi.
Fark etmek güçtü. Zordu. Çok.
Fark etmek bile istemiyordu.
Üzülüyordu olan bitene, iğreniyordu bir de gördükçe, izledikçe, duydukça.

Dünya sahiden de acayip karanlıktı. Kapkaranlık.
Karartıyordu herkesin içini.
Karartmıştı çoğununkini.

Zamansız karartmışlardı bazılarını. Karartıyorlardı da durmaksızın.
Karartmasalardı.
Kara....

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder