22 Şubat 2014 Cumartesi

Parçalı bulutlu

Bazı baş ağrılarının psikolojik olduğunu artık çok iyi biliyordu ve hangi  psikolojinin de baş ağrısını yapacağını çözmüştü uzunca bir müddet önce.
Tüm bunların yanı sıra artık zehrin, panzehirini de bulmuştu.
- Eureka! -
Hava almak.
Evet, iyi geliyordu. Çok iyi.

Öğlene çalarken gün, anca uyanabilmiş ve o kronik yorgunluğunu tüm zerrelerine kadar hissetmişti. 
Ve bakmıştı ki, gün gri.
O uyurken boyanmıştı gök griye. Böylesini sevmiyordu işte. Bunun neticesinde yorgunluğunu katlayıvermişti üçe beşe.

Öğleden sonra hava almak için yola koyuldu. Orman havası onu kendine getiriyordu. Asfalt yolu değil ormanın içindeki patikayı güzergahına dahil ederdi.
Uzunca bir müddet yürüdü. Nefes aldı derin derin. Kızılçamların kokusunu içine çekti bolca, iyi gelecekti tüm bunlar.
Yol boyunca düşündü, susmadı yine içindeki konuşma aşkı. Durmadı hiç.
Ama aldırmıyordu, çevreyi izliyor, sık sık nefes alıp veriyordu.
Arada gökyüzüne bakıyor, canı sıkılıyor, sonra tekrardan ormanın yeşiline ve nefis tonlarına takılıyordu gözleri. Pek karartılı bir havada bile tonların seçilmesi güzeldi. Buna sevindi. 
Kafasının bir kısmında da kpss coğrafya bilgileri gelip geçiyordu şerit halinde. Engel olamıyordu. En azından o kısıma engel olabilmek isterdi.
Ama söz konusu hiç bir bölüme bir müdahalede bulunamıyordu. Kafasının içi kendi cumhuriyetini çoktan kurmuş, gayet bağımsızdı bünyeden, her şeyden.

Ve gökyüzü ile bağlantılı ruh halini, günün öğleden sonrasının bir karesi ile betimlemek hoşuna gidiyordu.
Gökyüzü bu halde iken ruh haline çok da kafa yormamalıydı. Şöyle böyle dememeliydi. Gereksizdi.
Gök sıkıyorsa kendisini, elbet o da sıkacaktı karanlık çökene değin.


Karanlık çökecek,geçecekti sıkıntı.
Hep geçerdi.
Ya da tersiydi hayatı, tüm çıkarımlarının.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder