19 Şubat 2014 Çarşamba

Determinizm

... 
Bir parlak ışık vardı. Bir değil ikiydi esasen. Minicik ama çok parlaktılar. Gözlerinin tam orta yerinde ikamet eden, garip iki ışıltıydı. 
Geçen yine baktığında kendine, göremedi. Yoklardı. Yok olmuşlardı sanki.
Ters ışıktan dolayı bir kandırmacaydı belki de önceden gördüğü o ışıltı, ya da şimdiki öyle bir şeydi. Üstüne düşmek istemedi. Neticede aynı kalmıyordu hiç bir şey. Bir küçük ışıltı görülmüş ya da kaybolmuş ne fark ederdi?
-Hiçbir şey tabiki, diye cevapladı içindeki.-

Gün çok parlaktı, ama çok parlak. Gözlerini yoruyordu insanın. 
Gök dolsun diye odasına, açmıştı penceresini sonuna kadar, bir ses duymuştu sonrasında da. Bir kuş sesi, daha önce hiç duymadığı. Pencereye koştu, asmaya, zeytin ağacına baktı. Kuşlar vardı birbirinden biraz farklı. Çok hareketlilerdi ve ne özgür.
İstedikleri gibi cıvıldıyor, seslerini ayarlamayı bilmiyor, insanların da dikkatini dağıtıyorlardı. Bir an kızmak istedi onlara ama kızamadı.
Kuşlara kızılır mıydı? 
Nasıl kızılırdı?
O tuhaf sesli olanı bulmaya, bilmeye çalıştı bir süre pencerenin kıyısında. Bir serçe olabilirdi, bir kırlangıç ya da. İşin kötüsü ayırt edemezdi hangisi olursa olsun ve o garip kuş sesinin de hangisinden geldiğini asla bilemeyecekti.
İzledi kuşları. 
Bir şeyden emin olmuştu, 
Akvaryumdaki kırmızı balığını izlemek değil, kuşları izlemek daha çok huzur veriyordu ona.
...

Güne baktı, parlaklığına,
Sonra da biraz gözlerine baktı.
Günün parlaklığı dolmuştu sanki gözlerine, biraz da içine.
Işıltılar için biraz ışıltı lazımmış, önermesine ulaştı kendince.

Onun ışıltısı, doğaya bağlıydı. Maviliğe, bulutlara, yıldızlara. He, bir de kuşlara...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder