13 Ekim 2014 Pazartesi

Bir gün, bir akşamüstü

...
Bir müzik kanalı açıktı televizyonda. Yemekler yenmiş, bulaşıklar yıkanmıştı. Çay koymuştu gençler ocağa, kaynama sesi geliyordu  hafif hafif. Dışarıdan ise rüzgarın uğultusu... Bir tipi günü olabilirdi. Muhtemelen kar da yağıyordu hızlı hızlı. Ama kapıları kapatıp, küçük bir odasında oturdukları o oda sıcacıktı. Mutfağın sıcaklığından da olabilirdi odanın o denli ısınması. Sıcaktı işte, hem fiziksel anlamda hem de ruhsal anlamda bir sıcaklık hissediliyordu. 
İzledikleri müzik kanalında bir adam çıktı. Yakışıklı ve efendice. Kızın önceden de bildiği ama dinlemediği. Bunu dinle bak, dedi çocuk, kıza. Biraz burun kıvırarak dinledi ve izledi kız. Tarzı değildi. Anladı çocuk ifadelerinden, zaten efendi adamlar sevilmezki dedi. Sustu. Komiklikle karışık sitem dolu bir sohbet başladı sonrasında. Kızların efendi adamları, düzgün insanları sevmedikleri, üstüne üstlük üzdüklerini vurgulayıp durdu genç. 
Kendisi düzgündü muhakkak ve çok da efendi. Üzülüyordu da böyle konuşmalarına bakılırsa. Ama belli etmiyordu, kendine getirmiyordu hiç lafı. O klipteki popçu adam üzerinden tezlerini döküyordu ortaya. Sev onu, diyordu içten içe. Belki de 'sev...' diyordu sadece. Anlamadı kız, anlaşılmadı kendisi de. 
Zaman zaman canlanırken geçmiş kızın gözünde, o akşam üzerini hatırladı işte. Şarkıyı duyuyordu çünkü çalan radyosunda...
Kızıyordu kendine, hep kızmıştı. Ancak anıların bu şekilde canlanması hem daha çok kızdırıyor, hem de acıtıyordu onu. Çünkü fark etmişti bir zaman önce, o popçu adamı artık seviyordu. Tarzı olmadığı halde, şarkılarını dinlemediği halde seviyordu. Görünce bir yerlerde fotoğrafını, radyoda rastgele şarkısı çalınca hissediyordu bu hissi...
Ve bazı kişileri, şarkıları, kitapları, şairleri ve daha ayrıntı pek çok şeyi sevdirdiğini de biliyordu, karşısındakine. Bu önemliydi. Birisi seviyor diye  herhangi bir şeyi sevmek, karşındakinin de sen seviyorsun diye herhangi bir şeyi sevmeye başlaması önemliydi işte. Anlaşılamadı hiç.

Aklına geliyordu böyle böyle sevdiği şarkılar, yazarlar, şairler, yerler, insanlar.
Aklına geliyordu gerçekten insan gibi insan olan insanları ne denli üzdüğü.
Aklına geliyordu aklına kimsenin düşmediği bir zamanda.
Aklına geliyordu.

Radyoda tekrar tekrar o şarkı çalıyordu. Tekrar. Tekrar.
O akşamüstü gözünün önünden de gitmiyordu. Cümleler yankılanıyordu kulağında.
Hüzün çöktü gri gününe. 
Güzel şarkılar kalmıştı ona o'nun sesinden üstelik, ne güzel kokular, çok güzel filmler bir de. 
Hatırladıkça yüzünü gülümseten anılar için teşekkür borçlu olduğunu hissediyordu bir insana. Yıllar, yıllaaar sonra. İçilen çayların ve efendiliğinin hatırına...
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder