7 Haziran 2014 Cumartesi

Beklerken

... Sanki hiç gelmemiş gibi, gitmemişim gibi hissediyorum bazen.
Hiç beklememişim gibi.
Hiç görmemiş, izlememiş, dinlememişim gibi...
Hissediyorum.
Ama sonra geçiyor. Birden.
Biliyorum geldiğimi.
Beklediğimi.
Görüp, izleyip, dinlediğimi biliyorum.
Ve böylesi daha fena kılıyor tüm zerremi. İstemsiz fena kılıyor. Farkına varmak insanı fena kılıyor. 
Ve insanoğlu en fenalıklarını da farkında olduğu zamanlarda yapıyor.
İstemli belki istemsiz.
...
Yemek bekleyen kediyi izliyorum pencere kenarından,
Annesini bekleyen çocukları,
Kocasını bekleyen kadınları,
Yağmayı bekleyen bulutları,
Esmeyi bekleyen ağaç dallarındaki yaprakları izliyorum.
Tüm bekleyenleri bulup izliyor, sonra da bekliyorum gözetlemek için o bekleyenleri.
Beklemelerin sonları güzel şeylere çıkıyor muhakkak diyorum. Karın tokluğuna, sımsıkı sarılmalara, yanağa konacak minik ama sıcak bir öpücüğe, hafif bir serinliğe, hareketliliğe... Beklemelerin sonu güzel şeylere çıkar, önermemi doğruluyorum kafamda.
Zaten sonu güzelliğe çıkmayacaksa beklemeler ne diye? diye soruyorum devamında.
Ne diye?

Sonda bir güzelliğin şart olması gerektiğine inanıyorum.
Güzellik şart.
Güzellik kurtaracak çünkü dünyayı.
Ve bizi.
Ve içimizdeki karanlık anca o güzellikler sayesinde aydınlanacak diye söyleniyorum bir gece vakti kendi kendime.

Hoop! diyor sonra içimden bir ses.
Unutmadım, diyorum. Bekleme mevzu bahis ise; 'Gözleri...' ile başlayan cümleler geliyor hatırıma. 
-Gözleri çok güzeldi ama dimi?.-

- Ne güzel abimizdin sen İsmail abi...-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder