13 Haziran 2014 Cuma

Keman sesi

... Evet. Deli bir yazma aşkı var şuan, tam da şimdi. Ne olursa olsun, fark etmez. Sadece yazayım. Kelimeler, cümleler birleşsin. Ya da birleşmesin, fark etmez. Anlamlı bütünler oluşturmasınlar, istemez. Kelimeler olsun bir sürü. Cümleler olsun. Kalsın onlar sonra. Çok sonraya. Ya da kalmasın, o da istemez. Sadece anlık, günlük kusabiliyim kelimelerimi, cümlelerimi. Birikenleri.

Deli bir yazma aşkı sayın zımbırtı, evet. Tıpkı 2005 kışında olduğu gibi. 2007 yazındaki gibi tıpkı. 2009'un tümündeki gibi. 2010'daki gecelerde hissettiğim gibi. En çok da 2010 Temmuz'u gibi belki. Acı acı hissettiğim bir yazma ihtiyacı. Veyahut 2013 baharındaki gibi. Hevesli olmadan, zaruretten sadece. Yazmazsam ölecekmişim hissi. Öyle işte. Öylesi gibi.

Hissettiğim esasen yoğun bir -rahatsızlık- hissi. *Huzursuzluk.* Ve bu öyle bir his ki anlatılmadan geçmiyor. Ben anlatmıyorum ama yazıyorum. Yazarak hafifliyor. Anlatınca daha bi geçiyor lakin anlamsızlaşıyor. O yüzden anlatılmamalı. Yazılmalı diyorum. Anlamsızlaşmadan. 
Ya da,
Belki de anlamsızlaştırarak not edilmeli bir beyaz sayfaya.
Öff, bu da ne diyor be, demeli okuyan. Anlamamalı. Zaten anlamadıkları şeyleri hakikaten anlamamalılar. Anlamış taklidi yapmadan anlamamalılar. Hem ne yapsalar anlayamazlar.
Hem ben de anlamamki kimsenin halinden. Anlamak istemem çoğu zaman. Anlamsız gelir. Çünkü ben en çok kendimi düşünürüm sayın zımbırtı. En çok kendimi.
Daha önce nasıl bir insan olduğumu, neye dönüştüğümü ve daha neye dönüşeceğimi düşünürüm. Kronolojik sıraya göre yaptıklarımı, ettiğim kötülükleri, üzdüğüm kalpleri düşünürüm. İlkokul 3.sınıftaki o çocuğu, o kızı, o minicik kalpleri düşünürüm, minicik kalbimi. Büyürken yapıp ettiklerimi. Paramparça edip sonra dönüp bakmadıklarımı düşünürüm. Vicdan azabıyla  mı peki? Hayır.
Herşeyi zamanıyla birlikte düşünürüm. O zaman öylesini yapmışım, öylesi bir insanmışım, derim. 
Ben kendimde çok suç bulmam sevgili zımbırtı. Esasen kimse kendinde suç bulmaz gibi gelir bana.
Birine, misal en yakınına bir sıkı sarılamadığın, kokusunu içine çekemediğin için kendinde suç bulmazsın. O sarılsaydı vakitlice ben de içime çekerdim kokusunu elbette, dersin.
O, dersin. O. Suçlu.
Elleri, kolları, gözleri...
Ve konu neydi sahi zımbırtı? Nereye geldi? Neden geldi?
Neyse, gelmişken o halde;
2010 ilkbaharında bir an canlandı şimdi de gözümde. Fonda Farid Farjah. Titrek bir ses. Şiir okuyor kız. 
Gözleri de dolu dolu. Ama kimse de hissetmesin istiyor o halini. 
Zorluyor kendini, çok zorluyor. 
Ses sustuğunda kafasını kaldırmıyor yerden. Kaldırırsa rezillik çıkacağını biliyor. Sessizce onca kişinin arasından yerine geçiyor.
Kafası hala aşağıda.
Adam içinde kemanı ağlatmaya devam ediyor.
O da ağlamaya.
İçinde...
İçten içe.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder