26 Ağustos 2014 Salı

Şarkılar

...
Dönüyor dünya. Ve dönümü geliyor günlerin.
Sıcacık, yapış yapış, çok yorgun zamanların dönümü.
Hüzünden kaçarken, hafif yaşam ümidi dolduran vakitlerin dönümü.
Zeytin ağaçları altındaki sohbetlerin, uzun yolculukların, güzel seslerin- gözlerin, naifliğin ve tüm bunlarla beraber belirsizliğin, hep belirsiz kalacakların dönümü.
Şarkıların dönümü, dönüşü...

Geliyor işte vakti geldiğinde tarihler, ve tarihleri doldurduğumuz anılar geliyor. Gözümüzün önüne. Gözümün dibine.
Sonbahar arefesi, yazın son demleri geliyor. Ilık ılık esen lodos.
Bir Müzeyyen Senar şarkısı takılıyor dile. Önce hatırası dönüyor ama.
Dönüp duruyor peşi sıra da. Yüksek sesle. İçte daha bir yoğunlukla.
Bir de rüzgar sesi işitiliyor, okşuyor tıpkı o gündeki gibi. Usulca.

Kız ise huysuz hala sonradan böyle olmanın verdiği tuhaf rahatsızlıkla. Ve tatlı da. 
Öyle sanmakta ya da.
Deniz hala tuzlu.
Hava hala turuncu.
Kalbi?
Hala...

Neyse işte, derken ekliyor hoyratça;

Mütemadiyen saçmalamaların vakti tam da.
-Şarkılarda sen varsın da.-

                                                                                                                               Bu Ağustos'ta da.


                                                                                                                                       Da, da, da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder